Mezopotamya’nın Kalbinde İki Gün: Midyat’tan Mardin’e Dört Kadının Seyahati

Mezopotamya’nın Kalbinde İki Gün: Midyat’tan Mardin’e Dört Kadının Seyahati 1536 2048 Aylin Satun Olsun

Kadim Şehre Yolculuk Midyat ve Manastırlar

Midyat ve Manastırlar Seyahat Yazı Dizisi – Bölüm 1
“Her şehir bir kadındır. Kimisinin bakışı yorar seni, kimisi gülüşüyle iyileştirir.” Murathan Mungan
Bir sabah… Taşın sessizliğine sığınmış bir sokakta durduk.… Mardin burası. Gökyüzüyle toprağın arasında, zamanla kavrulmuş bir masal.
Bir dost sohbetinde doğan fikrin peşine düşüp, dört kadın olarak kendimizi Mardin’in taş sokaklarında bulduk. Güneşin sarı taşları öptüğü, zamanın farklı aktığı bu kadim şehirde, hem tarih hem de kendimizle buluştuk. Mezopotamya’nın bu eşsiz incisi, yüzyıllardır farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmanın gururunu taşıyan sokakları, camileri, kiliseleri ve manastırlarıyla bizi kucakladı.
Mardin’de attığımız her adım, farklı bir hikâyeye tanıklık etti. Bir yanda Artuklu mimarisinin zarafeti, diğer yanda Süryani kiliselerinin mistik atmosferi… Arapça, Kürtçe, Süryanice ve Türkçe sözcüklerin dans ettiği çarşılarda, el emeği telkâri takılar, buram buram tarçın kokan sokaklar arasında dolaşırken, bu toprakların insanlarıyla kurduğumuz sessiz bağ içimizi ısıttı.
Bir masalın içinde yürüyor gibiydik. Her adımda biraz daha içine çekti bizi şehir: bir taş oymalı sokaklarda çocukluğumuzu, bir kemer gölgesinde korkularımızı, bir kubbe altında dualarımızı bulduk.
Kimi zaman suskun, kimi zaman başı dik, ama hep yan yana… Mardin’de bir sokağın tam ortasında, kadim olanla kadın olan birbirine karıştı.
Ocak ayının serin ama ışıklı sabahında, sabah 06:00 uçağıyla İstanbul’dan yola çıktık. Güneşli ve mevsim normalinin üzerinde sıcaklıkla keyifli bir gezi oldu. Cuma sabah erken gidip, pazar sabahı döndük ama itiraf etmeliyim ki minimum 3 günlük dolu dolu bir geziyi hak ediyor Mardin; özellikle Midyat ile birlikte program yaptı iseniz.
Mardin’e inişimizle birlikte tarih kokan taş yapıların arasına adım atar atmaz, başka bir dünyaya geldiğimizi anladık. Havalimanından otelimize geçişimiz oldukça hızlıydı; yaklaşık 30 dakikalık bir transfer sonrası saat 08:30’da kahvaltı masasında ilk çaylarımızı içiyorduk bile. Rehberlik ve ulaşım konusunda otelin önerdiği bir yerel firma ile anlaştık—hem güvenilir hem de bilgiliydiler.
Mardin, Türkiye’nin güneydoğusunda, Mezopotamya Ovası’nın tam kıyısında yer alıyor. Nüfusu yaklaşık 900 bin civarında olan bu şehir, çok dilli, çok dinli ve çok katmanlı tarihiyle büyüleyici bir açık hava müzesini andırıyor. Taş evleri, Süryani manastırları, İslam,Süryani ve Ezidi inançlarının izleriyle şekillenmiş dar sokaklarıyla ziyaretçilerine bambaşka bir deneyim sunuyor.
Mardin merkez ile Midyat arası yaklaşık 60 kilometre (yaklaşık 1 saat) sürüyor. Rehberimiz, özellikle hafta sonu yoğunluğu sebebiyle ilk günümüzü şehir dışı rotalara ayırmamızı önerdi. Böylece Midyat, Mor Gabriel Manastırı ve Dara Antik Kenti’ni ilk gün gezmeye karar verdik. Çok isabetli bir karardı!
Gezi notlarımı da kendi planımız doğrultusunda aktarmak istedim. 1.gün Deyrulzefaran Kilisesi, Beyazsu, Mor Gabriel ve Midyat Şehir merkezini gezdik.Akşam ise Cercis konağında yemekte idik.
2.günümüzü ise tamamıyla Mardin şehir merkezine ayırdık. işte bizim izlenimlerimiz ve öğrendiklerimiz…

MARDİN GÜNLÜĞÜ

BÖLÜM 1: Güneşin İzinde, Kadim Taşların Gölgesinde

24 Ocak 2024, Deyrulzafaran Manastırı – Dara Antik Şehri – İpek Yolu-Midyat Rotası 
Bir Ocak sabahı, dört kadın… Ruhumuzu besleyecek, taşların fısıltısını dinleyeceğimiz bir yolculuğa çıktık. Mardin’in büyüsü ilk andan itibaren üzerimize sindi. İlk durak: 5000 yıllık geçmişiyle Deyrulzafaran Manastırı.

Deyrulzafaran Manastırı: Süryani Mirasının Kalbi

“Bir yapının taşları, içinden geçen dualar kadar ağırdır.”
MS 5. yüzyılda bir Süryani manastırı olarak inşa edilmiştir. Bu yapının temellerinde bir zamanlar Güneş Tapınağı vardı. Yapı, adeta inançların ve medeniyetlerin üst üste katlandığı bir bellek alanı.“Safran” kelimesi buradan geliyor çünkü bu bitki, manastırın taşları arasında yetişiyor.
Burası sadece bir ibadet yeri değil, adeta zamanın kendisi. Güneş Mabedi olarak bilinen bu yerde taşların altına doldurulan toprak sayesinde her biri 2 tona yakın ağırlıktaki taşlar sarsıntıya karşı sıkışıyor. Depreme karşı yüzlerce yılda ayakta kalan doğal bir savunma oluşturuyor. Sessiz ama sarsılmaz bir direniş gibi…
Manastırın içinde bir zamanlar ilaç üretiminin yapıldığı Azizler Evi, mezar odaları ve bin yıllık fresklerle süslü sütunlar arasında yürürken Aramice dualar yankılanıyor kulağımızda. Her taş telkari gibi oyulmuş, her figür bir masal anlatıyor. “İnri” yazılı sütunlardan, Kraliçe Victoria’nın matbaa hediyesine kadar pek çok sürpriz gizli duvarlarında…
Süryani çöreğinin en sıcağını,en lezzetlisi safran çayı ile birlikte burada yediğimizi de söylemeden edemeyeceğim. Manastırın güzel bir kafesi var. Bölgeye ait ürünleri satın alabilir, çay ve kahve eşliğinde manastırı derinden yaşayabilirsiniz.


Azizler Evi:Mezopotamya’da Ruh ve Bedenin İyileşmesi

İçeride gezerken Azizler Evi’ne(Beth Kadishe) uğruyoruz. Burada zamanında tıp merkezi varmış. Azizler Evi’nin simgesel mimarisinde, özellikle yılan figürü yer alır. Yılan, tıp tarihinde olduğu gibi burada da şifa ve bilgeliği simgeleyen bir sembol olarak karşımıza çıkıyor. —tıbbın bugünkü simgesi işte buradan geliyor olabilir. Burada zamanında tibbi sağlık ve ruhsal iyileşme merkezi olarak kullanıldığı belirtiliyor.
Azizler Evi (Beth Kadishe), geçmişte ruhban sınıfı mensuplarının defnedildiği kutsal bir mekân. Yüzyıllar boyunca Süryani Ortodoks Kilisesi’nin metropolitleri, patrikleri ve önemli din adamları burada son yolculuklarına uğurlanmıştır.152 din adamı, oturur pozisyonda defnedilmiş. Her mezarda 20-25 ölü var. Mezarlar, taş levhalarla kapatılır ve yeni biri gömüleceğinde bu taşlar dikkatlice açılıp törenle tekrar kapatılırmış. Her definde, mezar taşı harçla yeniden mühürlenir. Bu işlem hem saygının hem de ruhani bütünlüğün bir simgesi olarak görülür. Bu gömme biçimi, onların ölümden sonra da dua etmeye ve topluluğu için aracılık etmeye devam ettikleri inancına dayanır.
Manastır, tarih boyunca birçok saldırıya uğramış; özellikle Timur’un seferi sırasında büyük zarar gördüğü ve daha sonra Süryani cemaati tarafından yeniden onarıldığı anlatılıyor. Bu bağlamda Azizler Evi de hem tarihsel acının hem de ruhani direncin bir anıtı gibi ayakta durmaktadır.
Matbaanın Kraliçe Victoria tarafından hediye edilmesi, telkari usulü işlenmiş taşlar, 7 vakit ibadet… Her detay, kutsallıkla işlenmiş gibi. Meryem Ana Kilisesi, 1500 yıllık freskler, 400 yıllık koltuklar, ve Davut’un mısralarıyla bezenmiş sütunlar… Tüm bunlar sessiz bir ihtişamla sizi içine çekiyor.
Duvarda bir tablo dikkat çekiyor: Atatürk’ün imzası. Manastırın sadece dini değil, kültürel belleğin de bir parçası olduğunun kanıtı.

Dara Antik Kenti – Toprağın Altındaki Krallık

📍 Mardin merkeze 30 km uzaklıkta, Oğuz Köyü sınırlarında | Ziyaret saatleri: 08:30–17:30 | Giriş ücretsiz

“Toprak bazen sadece örter. Ama Dara’da örtüldükçe açılan bir geçmiş vardı.”
Oğuz Köyü’ne vardığımızda bizi karşılayan şey bir şehir değil, bir hafıza oldu. Dara, Mezopotamya’nın suskun çığlığı gibiydi. Sanki her taş, gömülmeyi değil anlatılmayı bekliyordu.Burada gezerken yer altına indik, geçmişin katmanlarına. Her adım bir mezar, bir kemik, bir iz gibiydi. Biz dört kadın, bu suskun kentin tanığı olurken kendimizi de yeniden dinledik.
Köyün gençleri profesyonel rehber olmuşlar. Daranın hikayesini anlatırken nerede en güzel fotoğraf çekilir hepsini deneyimleme şansınız oluyor.

📖 Dara’nın Arkeolojik Hikâyesi

Dara Antik Kenti, MS 505 yılında Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu tarafından, Sasani tehdidine karşı askeri garnizon olarak kuruldu.
Dara ismi hakkında Süryani tarihçi “Hellen Kralı Büyük İskender ile Pers Kralı Darius burada savaşmış ve Darius burada ölmüştür. Bu nedenle de buranın ismi Dara’dır.” diye anlatmıştır.
Şehrin yalnızca %15’i gün yüzüne çıkarılmış durumda. Mezopotamya’nın İpek Yolu üzerindeki en önemli ticaret ve savunma şehirlerinden biri. 8 kilometrekarelik bir alanı kaplıyor. Yer altı ve yer üstü yapılarıyla devasa bir kompleks.
  • İçerdiği yapılar:
    • Kaya mezarları ve nekropol alanı
    • Yer altı su sarnıçları (Roma dönemine ait mühendislik harikası)
    • Agoralar, bazilikalar, zindanlar ve askeri yapılar
    • 2014’te ortaya çıkarılan büyük toplu mezar alanı (kemik odaları)

🧭 Gezi Planlaması için Pratik Bilgiler

    • Ulaşım: Mardin şehir merkezinden özel araçla yaklaşık 35 dakika sürüyor. Günlük turlar Midyat ve Dara’yı aynı rotaya dahil ediyor.
    • Giriş ücretsiz. Açık hava alanı olduğu için yaz aylarında sabah erken ya da akşamüzeri gezilmesi önerilir.Yerel köy rehberlerinden bireysel anlatım almak mümkün. Tarihî bilgilerle gezmek deneyimi zenginleştiriyor. Gençlere emekleri için bahşiş vermeniz çok makbüle geçiyor. (Biz kişi başı 200 TL verdik)

💦 Beyazsu: Su Üstünde Bi Mola

Dağın altından çıkan bu kaynak, bölgenin adeta can damarı. Suyun üstüne kurulmuş restoranlarda balık ya da et yiyen halk özellikle hafta sonları sosyalleşmek ve serinlemek için burayı tercih ediyor. Nusaybin’e doğru yol alırken bu coğrafyanın her damlası anlam taşıyor.
Biz Mor Gabriel Manastırına giderken dinlenmek için kısa süre burada durduk. Suyun verdiği serinlik bölge halkı için çok önemli..

MOR GABRİEL MANASTIRI: MEZOPOTAMYA’NIN TAPINAK HAFIZASI;1600 YILLIK DUA

📍 Midyat’a 23 km uzaklıkta, Güngören Köyü yakınlarında yer alır. 397 yılında Mor Şmuel ve öğrencisi Mor Şemun tarafından kurulmuştur. Süryani Ortodoks Kilisesi’nin hâlâ aktif olarak kullanılan en eski manastırıdır.
📜 4. yüzyılda inşa edilmiştir ve 1600 yıldan fazladır ibadete açıktır. Manastır, özellikle 7. yüzyıldan itibaren Turabdin Bölgesi’nin (Süryanice: Dağların Diyarı) dini merkezi olmuştur. Bir dönem 1000’e yakın keşiş ve rahibin yaşadığı bu yapı, Hristiyan dünyasında önemli bir dini merkez olarak tanınır. Süryani takvimine göre düzenlenen yıllık kutsal ayinler hâlâ sürdürülmektedir. Girişte rehber eşliğinde manastır geziliyor.

Midyat — Taş işçiliğinin başkenti

📍 Mardin merkeze 60 km, araçla yaklaşık 1 saat | Süryani kültürünün kalbi, taşın dili

“Bazı şehirler anlatılmaz. İçinden yürünür.”
Biz dört kadın, Midyat’ın sarı taş sokaklarında yürürken her duvarın arkasında bir hikâye, her kemerin altında bir sır saklıydı.

📖 Midyat’ın Tarihçesi & Sosyo-Kültürel Kimliği

Midyat’ın tarihi MÖ 9. yüzyıla, Asur dönemine kadar uzanır. Süryanice’de “Mati d-Yato” (Küçük Köyler Ülkesi) anlamına gelir.Tarih boyunca Süryaniler, Ezidiler, Müslümanlar ve Kürtler bir arada yaşamıştır. Bu da Midyat’ı Anadolu’nun en özgün çokkültürlü şehirlerinden biri yapar.
Evlerin çoğu kalker taşıyla yapılmıştır. Taş işçiliği nesilden nesile ustalıkla aktarılmıştır.Yüzlerce yıl boyunca Süryani zanaatkârlar, Ezidi çiftçiler, Müslüman tüccarlar aynı çarşıda çalıştı, aynı rüzgâra pencere açtı.

 

 


Şarap Kültürü: Güneşle Mayalanmış Bin Yıllık Lezzet

Süryani şarapçılığı Midyat’ın en eski geleneklerinden biridir. Mazruma ve Zini gibi yerel üzümler, hiçbir katkı olmadan, geleneksel taş preslerde sıkılır, güneşin altında dinlendirilir.
Midyat’ta hâlâ aile üreticileri şarap yapımına devam ediyor. Dilerseniz bazı üreticileri ziyaret edip üretim sürecini görebilir, hatta yerinde tadım yapabilirsiniz. neredeyse her sokakta yerel süryani şarap üreticilerinin dükkanlarını görmek mümkün.
Bu şaraplar yalnızca içecek değil; bir inancın, bir sabrın, bir sessizliğin içeceğidir.

🌿 Süryani & Ezidi Kültürü: Midyat’ın Ruhu

  • Süryaniler: Dil, din ve zanaatla bu şehre kimliğini veren en köklü topluluklardan. Süryani Ortodoks inancının kalbi Mor Gabriel Manastırı burada. Telkari gümüş işçiliği de onların mirası.
  • Ezidiler: Doğaya dayalı inanç sistemleri, erbane çalgısı ve kadim ritüelleriyle Midyat’ta iz bıraktılar. Güneşe selam durarak başlayan yaşamları, bu topraklarda dualarla yoğrulmuştur.

2.bölümde Mardin’deki Yaşayan Müzeyi anlatırken Süryani ve Ezidi kültürüne ait önemli kültürel ögelerden bahsedeceğim.


📍 Gezilecek Yerler Listesi

  • Mor Gabriel Manastırı – Bir inancın taşa yazılı öyküsü
  • Midyat Konuk Evi – Sıla dizisinin çekildiği zarif taş konak, müze gibi
  • Telkari Atölyeleri – Gümüşün iğneyle örüldüğü yerler; el yapımı takılara göz atın
  • Midyat Eski Çarşısı – Baharat kokuları, sabun tezgahları, telkari dükkânları
  • Midyat Kent Müzesi – Bölgenin etnografik mirasına dair önemli koleksiyon
  • Süryani Mahalleleri – Taş sokaklarda yürürken duvarların size fısıldadığı öyküler
  • Pestil & Pekmez, Süryani çöreği  Üreticileri – Tadın, satın alın ve hediyelik olarak sevdiklerinize taşıyın

2.gün Mardin şehir içi planı ve seyahat planlama rehberimiz ikinci yazımızda.Takip etmeyi unutmayın!

Web sitemiz, çoğunlukla 3. taraf hizmetlerinden gelen çerezleri kullanır. Konu hakkında daha fazla detay için Gizlilik Politikamızı okuyabilirsiniz.