Mezopotamya’nın Kalbinde 2 Gün ..VE MARDİN

Mezopotamya’nın Kalbinde 2 Gün ..VE MARDİN 1200 1600 Aylin Satun Olsun

MARDİN GÜNLÜĞÜ – BÖLÜM 2:

📍 Tüm yürüyüş güzergâhı şehir merkezinde. Medreseler, sokaklar, çarşılar, müzeler yürüme mesafesinde.

“Mardin’de adımlarınızın gölgesi bile tarihle temas eder.”Yolculuk Notlarımızdan, 2024

Mardin’in merkezinde, zamanın içinde saklı bir yolculuğa hazır mısınız? Birinci bölümde Midyat’ın taş evlerini, manastırların sessiz tanıklığını ve Dara Antik Kenti’nin izlerini keşfettik. Şimdi ise rotamızı değiştiriyor, Mardin’in kalbine doğru adım atıyoruz.

 

Bu ikinci bölümde, Mardin şehir merkezinin büyüleyici atmosferine dalıyoruz. Medreselerin kubbelerinden  serin gölgelerine, çarşının canlı dokusundan müzelerin zengin koleksiyonlarına kadar uzanan bir yolculuk bizleri bekliyor. Tüm güzergâh yürüme mesafesinde; sarı kalker taşından yapılmış evlerin, dar sokakların ve tarihi yapıların arasında kaybolma zamanı. Deyrulzafarin Manastırı ilk gün programında olduğu için tekrar yazmıyorum.

 

Mardin, sadece bir şehir değil, Mezopotamya’nın balkonundan dünyaya bakan bir hikâye anlatıcısı. Sümerler’den Osmanlılar’a, binlerce yıllık tarihi katmanların üst üste yükseldiği bu topraklarda, farklı inançların, dillerin ve kültürlerin uyum içinde bir arada yaşadığı eşsiz bir deneyim sunuyor. Şehrin taş duvarlarına dokunduğunuzda, parmaklarınızın ucunda tarihin sıcaklığını hissedeceksiniz.

 

İkinci günümüzde, Mardin’in merkezini adım adım keşfettik. Bu şehir sadece bir taş dantel değil, aynı zamanda bir hafıza atlası. Sabah teraslı bir kahvaltıyla başladık(Seyri Mardin), gün boyunca adım attığımız her sokak, dokunduğumuz her duvar bize zamanın başka bir yüzünü gösterdi.

Mardin’in Tarihi ve Kültürel Kimliği

Mardin’in tarihi M.Ö. 4500’lere kadar uzanıyor. Sümer, Asur, Roma, Bizans, Artuklu ve Osmanlı izleri taş duvarlarda katman katman hissediliyor.Arap, Süryani, Kürt, Ermeni ve Ezidi halkların bir arada yaşadığı, inançların ve dillerin harmanlandığı kadim bir merkez.
Sarı kalker taşlarıyla inşa edilmiş teraslı evler, gölgeli abbaralar, yıldızlı kubbeler… Mardin’in mimarisi sessizce konuşur.2000’li yıllardan bu yana UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer almaktadır.
Gün, Mardin şehir merkezinin kalbine doğru atılan adımlarla başlar. Labirent gibi uzanan dar sokaklar, taş duvarlar arasından süzülen ışıkla birlikte gün yüzüne çıkmaya başlar. Bu şehirde yürümek, sadece bir yerden bir yere gitmek değil; geçmişin ayak izlerinde dolaşmaktır.İlk duraklardan biri, Mardin Müzesi olabilir.
Süryani Katolik Patrikhanesi olarak kullanılan bu görkemli yapı, şimdi zengin bir arkeolojik ve etnografik koleksiyona ev sahipliği yapıyor. Müze, Mardin’in çok katmanlı tarihini anlamak için ideal bir başlangıç noktası.
Müzeden sonra Zinciriye Medresesi’ne çıkılır. Yüksek bir noktada konumlanan bu medrese, Artuklu mimarisinin zarif örneklerinden biridir. Buradan bakıldığında Mezopotamya Ovası bütün görkemiyle ayaklar altındadır. Sessizlik, taşların diliyle konuşur.
Ardından Yaşayan Müze kesinlikle deneyimlemeden geçilmeyecek bir uğrak noktası. Bizim çok vaktimiz olmayınca maalesef Mardin müzesine giremedik ama Yaşayan müzeyi “iyiki “dediğim noktaların başında geliyor.

🕯️ Yaşayan Müze Deneyimi: Ritüellerin ve Kadim Kültürün İzinde

Zinciriye Medresesi’ne komşu Yaşayan Müze, sadece bir ziyaret değil, bir katılım deneyimidir. Mardin kültürünü tanımak ve deneyimlemek için eşsiz bir fırsat. Bir Mardin konağı olan müzenin odaları içinde Reyhani, Kurşun Dökme, Telkari atölyesi,Erbani ve Dengbeji yerinde görme ve anlama şansınız oluyor. Müzedeki fotoğraf ve videolarla bu deneyimlerimizi sizinle paylaşacağım. Giriş fiyatını yanlış hatırlamıyorsam 100tl idi.

🌿 Reyhani Odası

400 yıl önce Mardin’i .kasıp kavuran büyük kuraklık sonrası yapılan bir yağmur duasından doğmuş. Erkekler tarafından yalnız başına yapılan bu dans, bugünün müzikal sunumlarında sembolik olarak kadınlar tarafından da icra ediliyor. Eller göğe kalkar, ayaklar toprağa dua eder gibi basar.Ritüelin dansa dansın da yağmura dönüştüğünü görüyoruz.
Günümüzde Reyhani dansı Mardinin kültürel bir geleneği yön değiştirmiş düğünlerde vazgeçilmez bir dans olarak biliniyor. Kadının erkeğekur yaptığı bir dansa dönüştür.
**Magazinel bir bilgi Uzak şehir’de Cihan ile Alya, sünnet düşününde dansları Reyhani idi. İzlemek için:

https://www.youtube.com/shorts/f5cAMnGuEgE

🧿 Nazar ve Kurşun Dökme Odası

Müze içinde, Anadolu’nun kadim nazardan korunma ritüellerine tanıklık ediliyor. Kurşun dökülürken dualar okunuyor, herkes kendi niyetiyle yüzleşiyor. Rehberimiz dedi ki: “Kurşun geleceği söylemez, ama içindekini şekle sokar.” Müzede olduça cüzi bir fiyata kurşun döktürüp, kötü ruhları uzaklaştırma fırsatı elde ediyorsunuz. Kuruşun dökmenin şamanik bir gelenek olarak orta Asyandan geldiğini ancak Almanların yılbaşı gecesi, Iskandinavların da negatif enerji için kursun dökme ritüelleri olduğu belirtildi. Rehber müzede çok güzel bir cümle kurdu:” Geçmiş gelecekten birşey anlatmaz.Kişiden kişiye farklı ses ve yansımalar görürsün”

🥁 Erbani Odası

99 halkalı, genellikle ceylan derisinden yapılan bir kadın çalgısı. Ezidi ve Süryani kültüründe kutsal sayılıyor. Müzedeki gösteride erbane yalnızca bir ritim aracı değil, geçmişle bugünü birbirine bağlayan bir köprü gibi. Biz bi erkek erbane üstadının performansını izledik.

Geleneksel anlamda kadınların ellerinde şekillenen bu enstrüman, yalnızca bir ritim aleti değil, aynı zamanda kadınların duygularını, hikayelerini ve direnişlerini ifade ettikleri bir anlatım aracıdır. Süryani ve Ezidi kültüründe kutsal sayılan erbani, kadınların toplantılarında, düğünlerde ve özel ritüellerde bir araya gelerek oluşturdukları müzikal birlikteliğin sembolü haline gelmiştir. Her bir halka, kadınların sessiz tarihindeki bir katmanı temsil eder gibi, çalındıkça geçmişle bugün arasında köprüler kurar.

https://www.youtube.com/watch?v=JEn_961WVok&list=RDJEn_961WVok&start_radio=1

Linke tıklayarak bir Erbani performansı izleyebilirsiniz.

Kadınlar ellerindeki erbaniyle sadece ritim tutmaz, aynı zamanda atalarından miras kalan hikâyeleri de seslendirir. Mardin’in taş evlerinin avlularında, erbaninin deriyle temasından çıkan sesler, kadınların dilsiz kalmış öykülerinin sesi olur. Bugün bu gelenek, genç kuşaklara aktarılmaya çalışılsa da, çoğunlukla erkek icracıların performanslarıyla yaşatılmaktadır. Yine de erbani, özünde kadınların kolektif belleğini taşır; her vuruşta bir annenin ninnisi, bir kız çocuğunun kahkahası, bir gelenin sevinci ve bir gidenin yasını dile getirir. Mardin’in Yaşayan Müzesi’nde sergilenen bu kadim enstrüman, ziyaretçilere sadece bir ses değil, binlerce yıllık kadın seslerinin harmonisini sunar.

🎤 Dengbêj

Sözsüz ezgi, notasız ağıt… Dengbêj geleneği, kadim sözlü tarihin bir sesi. Dinlediklerimiz sadece acı değildi, aynı zamanda dirençti. Ses bazen şarkı olmaz ama hafızaya dönüşür.
Dengbej sanatı sese anlam veren kişi demektir. Bu sanat geliştiğinde sanatı icra edenlerin misyonu sözlü tarih,sözlü masal anlatıcısıdır.Dengbej hafızaların anlatıcısıdır. Anlatısı da acıdır.

Mardin Çarşısı: Renkler, Kokular ve Hikâyeler

Öğle saatlerine doğru, şehir merkezinde bir molaya ihtiyaç duyulur. Burada Mardin çarşısı tüm canlılığıyla ziyaretçileri karşılar. Ancak bu çarşı, sadece alışveriş için değil, yaşanmışlıklarıyla bir deneyim alanıdır.

Mardin çarşısı, sadece bir alışveriş noktası değil; aynı zamanda bir zaman yolculuğudur. Dar sokaklarında yürürken taş duvarların gölgesinde gizlenen tarih, her dükkânda bir başka hikâyeye dönüşür.

Şallar ve El Dokuması Ürünler

En çok dikkat çeken ürünlerden biri el yapımı, ipekli veya pamuklu yerel şallardır. Kadın girişimcilerin açtığı küçük atölyelerde üretilen bu şallar, hem geleneksel motiflerle hem de modern dokunuşlarla bezenmiştir.
  • “Midyat işi” olarak geçenler genellikle el dokumasıdır
  • Düz ama dokulu modeller genellikle pamuk-ipek karışımıdır
  • Pazarlık yaygın ama nazikçe yapılmalı

Mardin Mutfağı:Yerel Lezzetler ve Restaurant Önerileri   

Mardin’de geçirdiğimiz günler, sadece gözlerimize değil damak tadımıza da unutulmaz anılar bıraktı. İlk günümüze, şehrin panoramik manzarasına karşı Seyri Mardin’de bir kahvaltıyla başladık. Taş terasında, Mezopotamya Ovası’na bakarken ikram edilen serpme kahvaltı, yerel peynirler, zahter, taze ekmekler ve sıcacık çayla güne enerjik bir başlangıç yaptık.

Akşam yemeği için tercihimiz, Mardin’in en bilinen konakları arasında yer alan Cercis Murat Konağı oldu. Yüzyıllık bir konakta hizmet veren bu mekan, sadece lezzetleriyle değil, atmosferiyle de bizi büyüledi. Geleneksel Mardin mutfağının incelikleri, özellikle kaburga dolması, içli köfte ve sembusek gibi eşsiz lezzetler, yerel baharatlar ve modern dokunuşlar ile harikaydı. Her lokma, bu kadim şehrin tarihinden bir hikaye anlatır gibiydi. Haftanın belirli günleri akşam canlı müzik oluyor. Biz çok şanslı idik. Sıra gecesi formatında yerel türküler kadar bizim isteklerimize de yer verdiler.

İkinci günün akşamında ise rotamızı Bağdadiye Restorana çevirdik. Burada Arap kültürünün yansımalarını daha yoğun hissettik. Arap mutfağının izlerini taşıyan menü, canlı müzik ,gürültülü ambiyans ile bana Cercis konağı kadar tat vermedi.


📍Gezilecek Yerler: Mardin’de Bir Günde Nereler Görülür?

🧭 Hepsi yürüme mesafesinde, bir tam gün için ideal rota:
  • Kasımiye Medresesi – 15. yüzyıl Akkoyunlu dönemi yapısı. Sakin avlusu, içindeki suyla zamanın akışını simgeler. Taşları susar ama öğüt verir.
  • Zinciriye Medresesi – Artuklular tarafından yaptırılmış. Şehre yukarıdan bakmak için ideal. Avlusu yıldız desenli, kubbesi göğe açılır.
  • Ulu Cami
  • Sakıp Sabancı Kent Müzesi – Eski süvari kışlası şimdi şehrin belleği. Süryani şarap kültürü, el sanatları, kıyafetler ve çok dilli yaşamı anlatır.
  • Kırklar Kilisesi (Mor Behnam) – 6. yüzyıldan kalma. İçeriye girince sadece mimari değil, dua da hissedilir.
  • Mardin Müzesi – Eski Süryani Katolik Patrikhanesi binasında, neolitikten Osmanlı’ya uzanan arkeolojik izlerle dolu.
  • Abbara Sokakları – Kemerli geçitler, serin gölgeler ve sonsuz bir fotoğraf arşivi.

🛍️ Mardin’de Alışveriş: Ne Alınır?

  • Zahter, reyhan, sumak gibi otlar
  • Mardin sabunu (özellikle defne,bıttım)
  • Badem şekeri, hurmalı lokum
  • Süryani çöreği
  • Telkari işçiliğiyle yapılmış kahve fincanları

Süryani Çöreği

Süryani çöreği, sadece bir tatlı değil; bir gelenek ve inanç simgesidir. Baharatlı, aromatik bu çörek tarçın, karanfil, mahlep gibi notalarla damağı sarar. Üzerine susam serpilir, ceviz ya da üzümle zenginleştirilir.

  • Mor Efrem Mahallesi çevresindeki fırınlarda bulunabilir
  • Sabah erken saatlerde tazedir
  • Yanında Süryani kahvesiyle birlikte servis önerilir
Günün devamında Ulu Cami ve Kırklar Kilisesi gibi yapılar arasında yol alınır. Her taş, her kubbe geçmişten bir nefes taşır. Akşamüstü, Mezopotamya manzarası eşliğinde bir terasta gün batımını izlemek ise Mardin’de ikinci günün en şiirsel kapanışı olur.

Süryani & Ezidiler: Mardin’in Hafızası

Mardin, çok dinli ve çok dilli bir şiir. Süryaniler burada yalnızca inançlarını değil, taş ustalığını, bağcılığı, sabrı bırakmış.
Ezidiler ise güneşe selam veren, toprağa dua eden bir halk. Her biri bu şehre bir nota bırakmış. Ve bu şehir, onları birlikte bir ezgiye dönüştürmüş.
Bir inanışa göre Süryani kralı Surusun Suriyeyi kurduğu ve adını verdiği söyleniyor. Süryanilerin %80i ortodoks.
Ezidilerin ise tarihte 7 kez kıyıma uğradığı söyleniyor. Ezidilerin neden marul yemediği sorusuna rehber, başmelek Seyhadi marul tarlasında öldürülmüş, onu korumadığı için yemedikleri söyleniyor.

Süryani Şarapları: Güneşle Mayalanan Sessizlik

Mazruma üzümünden yapılan şaraplar, yalnızca bir içki değil; bir ritüelin parçası. Süryani şarabı güneşle pişer, zamanla olgunlaşır. Sakin içilir, sessiz yudumlanır. Bir tür dua gibidir o da… Hem Mardin’de hem Midyad’da adım başı yerel şarap dükkanlarını görebilirsiniz. Süryanilerin mahlepli şarapları meşhur. Bu şarap mahzen ve dükkanlarda tadımda yapmak bilgi almak mümkün.
İki bölüm boyunca adım adım keşfettiğimiz Mardin-Midyat, bize sadece bir seyahat değil, zamanın katmanlarında bir yolculuk sundu.Midyat’ın taşa işlenmiş sanatından Dara Antik Kenti’nin gizemli sokaklarına, Mardin’in abbara geçitlerinden Süryani şarabının kadim lezzetine kadar uzanan bu serüven, hafızalarımızda silinmez izler bıraktı. Bu topraklar, sadece bize tarih, kültür ve lezzet sunmakla kalmadı; aynı zamanda farklı inançların, dillerin ve geleneklerin nasıl bir arada var olabileceğini de gösterdi. Mardin’den ayrılırken, çantalarımızda badem şekeri, telkari süsler ve Süryani çörekleri taşıyoruz belki, ama en değerli hediyeleri yüreklerimizde götürüyoruz: Hoşgörünün, birlikte yaşama kültürünün ve insanlık mirasının eşsiz örnekleri…
Göremediğimiz Ezidi köyü, medreseler, müzeler, keşfedemediğimiz onlarca sokak kaldı. Güle güle Mardin, hoş kaldın Mezopotamya’nın taş simyacısı; seninle yeniden buluşmak, yarım kalan hikâyemizi tamamlamak dileğiyle…

Web sitemiz, çoğunlukla 3. taraf hizmetlerinden gelen çerezleri kullanır. Konu hakkında daha fazla detay için Gizlilik Politikamızı okuyabilirsiniz.