Avignon: Papaların Şehri

Avignon: Papaların Şehri 2560 1920 Aylin Satun Olsun

İlk iki yazımızda marsilya, Aix-en provence’i anlattık.

Aix’ten sonraki durağımız, ortaçağda Papalık merkezi olmuş tarihi Avignon’du.

“Le temps suspend son vol…” zaman bazen kanat çırpmayı unutur, durur. Avignon’a vardığınızda tam olarak böyle hissedersiniz. Rhone Nehri’nin kıyısında, taş köprülerin gölgesinde zaman yavaşlar; eski duvarların arasından tarihin sesi yükselir. Burası sadece bir şehir değil, Orta Çağ’ın bugüne fısıldadığı bir masal gibi…

 

Ben Avignon’a gidene kadar bir dönem Papalık merkezi olduğunda haberdar değildim. 1309-1378 yılları arasında , Roma’daki iç çekişmelerden bunalan Papa Clement V, papalığı Avignona taşıyor. İlk dönem fransa kralının desteğini de alıyor. 7 papa Avignon’da yaşıyor ve papalık merkezi Avignon oluyor. Ancak gitgide artan Fransız krallığı ile olan anlaşmazlık sebebi ile  papalık tekrar Romaya taşınıyor. Ancak bir dönem Avignon ve Roma’da çift papalık dönemi de yaşanıyor.

Beni ikinci şaşırtan ise inanılmaz güçlü esen rüzgarı idi. Şehirde rüzgarın kuvveti öylesine yoğun hissediliyor ki yürümek için ciddi bir çaba sarfetmemiz gerekti.Tüm şehri boydan boya surlar çeviriyor. Ortaçağ’daki yapısını yüzlerce yıl boyunca hiç bozulmadan korumuş bir şehir.

Biz nehir üzerinde Avignon köprüsü ve Papalık surlarının hemen dibinde  bir gemi otelde kaldık. (Bateau Hotel qui Le Chardonnay https://www.booking.com/hotel/fr/le-chardonnay-avignon.en-gb.html) Bizi bekleyen diğer süprizde oteli işletenlerin Türk olmasıydı. Nehir manzaralı, geniş odamız, 14 Şubat sevgililer gününde gemide yediğimiz yemek herşey çok keyifli birer tecrübeydi.

Avignon, Güney Fransa’nın Provence bölgesinde, kültürel zenginliği ve tarihiyle öne çıkan bir durak. 14. yüzyılda Katolik dünyasının ruhani merkezi olmuş; Papalık Sarayı (Palais des Papes), bu mirasın hâlâ ayakta kalan en görkemli tanığıdır. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan bu devasa gotik yapı, yalnızca mimari değil, aynı zamanda siyasal ve dini tarih açısından da etkileyici bir merkezdir. Şehrin bir diğer simgesi ise “Pont d’Avignon” olarak bilinen, yarım kalmış taş köprüdür — bir halk şarkısına ilham olmuş, nostaljiyle bezeli bir geçit…

Sadece tarihiyle değil, sanatıyla da yaşayan bir şehir Avignon. Her yıl temmuz ayında düzenlenen Festival d’Avignon, Avrupa’nın en önemli tiyatro etkinliklerinden biri olarak şehri bir açık hava sahnesine çevirir. Daracık taş sokaklarda Shakespeare oyunları oynanır, kilise avlularında modern dans gösterileri sergilenir.

Günlük gezi planı şöyle olabilir:
Sabah Papalık Sarayı’nda başlayın. Terasından Rhone Vadisi’ni seyredin. Ardından Saint Bénezet Köprüsü’ne gidin, köprünün ucunda rüzgarla konuşan taşlara kulak verin. Öğle yemeği için Les Halles kapalı pazarına uğrayın — taze Provence otları, tapenade’lar ve yerel peynirlerle dolu sofralarda Avignon’un lezzetlerini tadın.

Sanatseverler için Musée Calvet; resim, heykel ve arkeoloji koleksiyonları oldukça etkileyici. Giriş ücretsiz. Bir başka müzede Musee Angladon resim müzesi , hatırladığım kadarıyla giriş 8 €.

Akşamüstü nehir kenarında bir yürüyüş ya da Jardin des Doms’ta gün batımı harika bir final olur.

Neler Gördük?

Palais des Papes (Papa Sarayı): UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan devasa saray, Avrupa’nın en büyük Gotik yapılarından biri. Audio guide ile gezmenizi tavsiye ederim, yoksa geçmişin detaylarını kaçırabilirsiniz.

Place de l’Horloge: Şehrin merkezi meydanı, kafeler ve restoranlarla çevrili. Burada oturup bir şeyler içerken yerel hayatı gözlemlemek keyifliydi.

Pond’Avignon (Saint-Bénézet Köprüsü): Ünlü Fransız çocuk şarkısına konu olan bu yarım köprü, Rhône Nehri üzerinde durur.  Aşağıdaki fotoğrafta görülen yarım köprünün hemen yanındaki gemi; kaldığımız gemi hotel Le Chardonnay . Köprü 12.yüzyılda inşa ediliyor. Haçlı seferlerinde yıkılıyor ardından tekrar masraflı olacağı için aynen bırakılıyor. Bu sebeple şu anda yarım köprü olarak adlandırılıyor.

 

Avignon Surları: Şehri çevreleyen bu etkileyici surları bir de gece ışıklandırılmış halde görmenizi tavsiye ederim.

İpucu:

Marsilya-Avignon arası ise 1 saat civarı sürüyor. Oldukça keyifli provence köylerinde geçerek gideceğiniz gibi, otobanı da kullanabilirsiniz. trenle de yine 1,5 saat de ulaşılabilir.

  • Biz şubatta gittik ve hava genelde güneşliydi (15°C), kalabalık da yoktu. Ancak Avignon rüzgarı ile meşhur hava güneşli olsa da rüzgarda yürümek ve oturmak biraz zorlayıcı oldu 🙂
  • Côtes du Rhône şarapları ve daube provençale (sığır yahnisi) deneyebilirsiniz. biz 1 gece kalınca ,akşam yemeğini de teknede yemeyi tercih edince alternatif keşif şansımız olmadı. alışverişte de zamanı eczanede geçirdiğimi itiraf ediyorum. Ancak bu bölgenin klasiği sabun, zeytinyağı dışında Gourmande dükkanda şekerlemeler, yine trüflü vb aromalı zeytinyağından hediyelik almadan dönmedim.

Her üç şehirde de sokak kafelerinde oturup bir kahve eşliğinde insan izlemek, Fransız yaşam tarzının en keyifli yanlarından biri!

Güney Fransa’da geçirdiğimiz beş gün, tarih, sanat, gastronomi ve muhteşem manzaralarla doluydu. Eşimle birlikte yaptığımız bu yolculuk, kesinlikle tekrarlamak isteyeceğimiz bir deneyim oldu. Provençal yaşam tarzının huzuru ve sıcaklığı, günlük koşuşturmacadan uzaklaşmak için mükemmel bir fırsattı.

Eğer kış veya ilkbahar aylarında bir kaçamak planlıyorsanız, Marsilya-Aix-Provence-Avignon rotasını kesinlikle düşünmelisiniz. Çünkü bölge neredeyse yılda 300 gün güneş alıyor. Burada bölgedeki her köy, her belde gezmeyi , ortamı teneffüs etmeyi hakediyor.  Bir dahaki sefere biz de daha fazla vaktimiz olursa, Provence’ın lavanta tarlaları ve küçük köylerini keşfetmek istiyoruz.

Bir sonraki maceraya kadar, au revoir!

 

 

Web sitemiz, çoğunlukla 3. taraf hizmetlerinden gelen çerezleri kullanır. Konu hakkında daha fazla detay için Gizlilik Politikamızı okuyabilirsiniz.